Günümüz dünyasının dinamik yapısında, işletmeler yalnızca ekonomik birer aktör değil; aynı zamanda toplumla bağ kuran, anlam üreten ve sorumluluk üstlenen kurumlar hâline gelmiştir. Bu durum, sosyal sorumluluk faaliyetlerini işletmeler için bir tercih değil, bir gereklilik hâline getirmiştir. Artık markaların toplumdaki konumu, yalnızca sundukları ürünlerle değil; paydaşlarının zihninde oluşturdukları algı ve güvenle şekillenmektedir. Sosyal sorumluluk reklamları ise bu algının görünür hale gelmesini sağlayan iletişim sürecidir.
Her kuşağın dünyayı algılama biçimi, değerleri ve beklentileri farklılık göstermektedir. Bu nedenle sosyal sorumluluk reklamlarının her kuşakta nasıl anlam bulduğunu bilmek, günümüz iletişim stratejilerinin en hassas noktalarından birini oluşturur. Çünkü bir mesajın ne söylediği kadar, izleyicide görünmez düzeyde nasıl bir etki yarattığı da önemlidir. Tam da bu noktada nöropazarlama yöntemleri devreye girerek dikkat, duygu, uyarılma ve algı gibi bilinçdışı göstergeleri ortaya çıkarır; ikna sürecinin derin yapısını anlamamıza imkân sağlar.
Bu kitabın sosyal sorumluluk, kuşak ve nöropazarlama alanında çalışmakta olan araştırmacı ve akademisyenler ile iletişim profesyonelleri açısından bir referans niteliği sağlayacağına inanıyorum.