Akıllı Kent Algısının Farklı Paydaş Perspektiflerinden Değerlendirilmesi: İstanbul Örneği
Şu kitabın bölümü:
İnce,
M.
&
Gürsoy,
İ.
(eds.)
2025.
Sosyal Bilimlerde Dijital Dönüşüme Yönelik Multidisipliner ve Yenilikçi Yaklaşımlar.
Özet
Akıllı kent kavramı, hızlı kentleşme, iklim değişikliği ve artan teknolojik gelişmeler gibi çağdaş kentsel sorunlara yanıt olarak ortaya çıkan yeni bir kent yönetimi modelidir. Kent yönetimi, küresel fırsat ve dezavantajların yanı sıra bu bağlamda değişen ulusal ve uluslararası politikalardan doğrudan etkilenmektedir. Akıllı kent kavramının gelişimi ise, 1990’ların sonu ve özellikle 2000’lerin başında sıkça kullanılan “sürdürülebilir kent” teriminin devamı olarak değerlendirilmektedir. Yaşam kalitesini artırmak ve sürdürülebilirliği sağlamak amacıyla teknolojik yeniliklerin araç olarak kullanıldığı akıllı kentler; yönetişim, mobilite, çevre, enerji, ekonomi, yaşam, güvenlik ve vatandaş katılımı gibi boyutları içermektedir. Bu çalışma, öncelikle akıllı kent kavramının teorik gelişimine ve dünyadaki akıllı kent yaklaşımlarına kısaca değinmekte; ardından İstanbul’un akıllı kent olma yolculuğunu, farklı paydaş gruplarının bu kavrama ilişkin algı ve deneyimleri üzerinden incelemeyi amaçlamaktadır. İstanbul’un akıllı kent algısı ve deneyimini araştırmak üzere nitel bir araştırma model benimsenmiş ve veri toplama sürecinde iki ayrı katılımcı grubuyla derinlemesine, yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmıştır. 18 katılımcı ile görüşme yapılmıştır: (1) akıllı kent politikaları, teknolojileri ve marka kentler konusunda uzmanlaşmış profesyoneller ve (2) İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde akıllı kentler ve İstanbul markası hakkında doğrudan uygulama sürecinde yer alan belediye çalışanları. Elde edilen veriler içerik analizi yöntemiyle çözümlenmiştir, tematik kodlama yapılmış ve iki paydaş grubunun yanıtları karşılaştırmalı analiz yoluyla değerlendirilmiştir.
Analiz sonuçları, her iki grubun akıllı kent kavramına ilişkin bazı ortak anlayışlara sahip olmakla birlikte, kavramsallaştırmada belirgin farklılıklar sergilediklerini göstermektedir. Profesyoneller kavrama daha çok global ve stratejik bir çerçeveden yaklaşmakta; uzun vadeli planlama, uluslararası ölçütler ve politika yeniliği gibi boyutları ön plana çıkarmaktadır. Uygulayıcılar ise görüşlerini daha çok yerel bağlamda temellendirmekte ve doğrudan deneyimlerine dayalı olarak kurumsal sınırlılıklar, operasyonel zorluklar ve vatandaş geri bildirimleri gibi unsurlara odaklanmaktadır. Her iki grup da sürdürülebilirlik, teknolojik entegrasyon ve vatandaş odaklı hizmet sunumu gibi temel ilkelere değinmekle birlikte, bu ilkelerin önceliklendirilmesi ve yorumlanma biçimleri farklılaşmaktadır. İstanbul örneği üzerinden her iki gruba sorular sorulduğunda, her iki grubun da İstanbul’da akıllı kent uygulamalarının ulaşım ve çevresel sürdürülebilirlik sorunları için kullanılması gerektiği ve/veya kullanıldığı cevabı alınmıştır; fakat gerçekleşen uygulamaların her iki paydaş grubu tarafından toplamda başarı düzeyi değerlendirildiğinde algılarında ciddi farklılık var olduğu görülmüştür.
Bu sonuçlar, stratejik ve operasyonel konumlanmanın akıllı kent algısını doğrudan şekillendirdiğini ortaya koymaktadır. İstanbul’un akıllı kent dönüşümünde başarılı olabilmesi için yalnızca teknolojik gelişmelere odaklanmak yeterli değildir; aynı zamanda farklı paydaş gruplarının bilgi, deneyim ve önceliklerini karar alma ve politika üretim süreçlerine dâhil eden kapsayıcı bir yönetişim anlayışının geliştirilmesi kritik önem taşımaktadır. Bu durum, mekânsal planlama disiplininin gerektirdiği bütüncül yaklaşım ile de doğrudan ilişkilidir. Kentlerin akıllılaşma süreçlerinde, teknik çözümlerin yanı sıra sosyal, ekonomik ve kurumsal uyumun sağlanması; yerele özgü mekânsal kararların yaşam kalitesi, erişilebilirlik ve çevresel sürdürülebilirlik hedefleri ile uyumlu biçimde tasarlanması gerekmektedir. Yerel bilgi birikimi ile profesyonel vizyonun bir araya getirilmesi, planlama ve uygulama arasındaki boşlukların giderilmesine, politikaların daha uygulanabilir ve kapsayıcı hale gelmesine katkı sağlayacaktır. Böylece, akıllı kent politikaları yalnızca teknolojik yeniliklerle sınırlı kalmayıp, kent mekânının bütün bileşenlerini kapsayan, katılımcı ve sürdürülebilir bir dönüşüm sürecine evrilebilecektir.
