
Küresel Tahıl Ticareti ve Türkiye’nin Piyasadaki Konumu
İndir
Özet
Tahıl üretimi, küresel ölçekte gıda güvenliği, ekonomik büyüme ve toplumsal istikrarın en önemli unsurlarından biri olarak görülmektedir. Buğday, mısır, pirinç ve arpa gibi ürünler yalnızca temel beslenme ihtiyaçlarını karşılamakla kalmaz, aynı zamanda hayvancılık için yem ve tarıma dayalı sanayiler için hammadde konumundadır. Tahıl arzında yaşanabilecek kesintiler, fiyat dalgalanmaları ve kıtlıklar, yalnızca ekonomik sonuçlar doğurmakla kalmayıp ulusal güvenlik ve siyasal istikrar üzerinde de doğrudan etkiler yaratmaktadır. COVID-19 pandemisi ile Rusya–Ukrayna savaşı sonrası ortaya çıkan tahıl koridoru krizi, özellikle ithalata bağımlı ülkeler için stratejik riskleri görünür hale getirmiştir. Bu gelişmeler, tahıl üretiminin yalnızca tarımsal değil, aynı zamanda güvenlik temelli bir konu olarak değerlendirilmesini zorunlu kılmıştır.
Dünya ölçeğinde ABD, Çin ve Hindistan üretim liderliğiyle öne çıkarken, bölgesel bazda Amerika kıtası, Asya ve Doğu Avrupa tahıl ticaretinde etkin aktörlerdir. Afrika ise üretimin düşüklüğü nedeniyle bütünüyle ithalata bağımlıdır ve bu nedenle gıda güvenliği açısından en kırılgan bölge konumundadır. Küresel ticarette ürün bazlı farklılaşmalar da dikkat çekmektedir: mısırda ABD, pirinçte Asya ülkeleri, buğdayda ise hem Uzakdoğu hem Doğu Avrupa ülkeleri öne çıkmaktadır. İklim değişikliği, bu dengeleri kısmen yeniden şekillendirmekte; özellikle kuzey kuşağında buğday üretimine elverişli koşullar Rusya ve Doğu Avrupa ülkelerinin konumunu güçlendirmektedir.
Türkiye açısından bakıldığında, tahıl üretimi ve ticareti ülkenin hem ekonomik hem de toplumsal yapısında kritik öneme sahiptir. Türkiye tarihsel olarak buğday üretiminde öne çıkmış olsa da, günümüzde rekabet gücü büyük ölçüde zayıflamıştır. Yapılan analizlerde Türkiye’nin çoğunlukla “rekabet gücü düşük ülkeler” kategorisinde yer aldığı görülmektedir. 2000’li yılların başında buğdayda görece daha avantajlı bir konumda bulunan Türkiye, sonraki yıllarda diğer ülkelerin üretim ve ihracatını artırmasıyla gerilemiştir. Arpada ise başlangıçta güçlü ülkeler arasında bulunmasına rağmen özellikle 2010’lardan sonra bu üründe de rekabet avantajını kaybetmiştir. Buna karşılık pirinç ve mısırda son dönemde görece iyileşmeler yaşansa da, bu gelişmeler Türkiye’yi daha güçlü gruplara taşıyacak düzeye ulaşmamıştır.
Türkiye’nin bu durumunun ardında yapısal sorunlar yer almaktadır. Üretim maliyetlerinin yüksekliği, verimliliğin sınırlı olması ve iklim koşullarına bağlı riskler bu yapısal sorunların başında gelmektedir. Devlet politikaları ise iç fiyat oluşumunu ve ithalat talebini yönlendiren temel araçlar konumundadır. Teşvik ödemeleri, taban fiyat uygulamaları, gümrük vergileri ve kotalar, iç piyasayı düzenleme amacıyla devreye alınmakta; ancak küresel ölçekte rekabet gücünü artırmak için çoğu zaman yetersiz kalmaktadır. Pandemi ve Rusya–Ukrayna savaşı sonrasında ortaya çıkan fiyat dalgalanmaları, Türkiye’nin ithalat bağımlılığını daha görünür hale getirmiş, bu da özellikle buğday ve arpa gibi stratejik ürünlerde dışa bağımlılığı azaltmaya yönelik politikaların önemini artırmıştır.
Çalışmada kullanılan RCA, RSCA ve TDE skorları, Türkiye’nin tahıl ticaretindeki konumunu ölçmek açısından önemli bulgular sunmaktadır. Bu skorlar, Türkiye’nin özellikle buğday ve arpa gibi stratejik ürünlerde rekabet gücünün zayıf olduğunu teyit etmektedir. Dış ticaret dengesi analizleri de Türkiye’nin pek çok üründe net ithalatçı konumunda olduğunu göstermektedir. Ürün bazlı yakınsama analizleri ise Türkiye’nin güçlü ülkelerle aynı kümelerde yer almadığını, bu nedenle uzun vadede uluslararası rekabette dezavantajlı bir pozisyona sahip olduğunu ortaya koymaktadır.
Türkiye’nin gelecekte tahıl üretiminde daha güçlü bir konum elde edebilmesi için iklim değişikliğinin yaratacağı fırsat ve riskleri dikkate alması gerekmektedir. Su kaynaklarının etkin kullanımı, tarımsal teknolojilerin yaygınlaştırılması, tohum ıslahı ve sürdürülebilir üretim yöntemleri, verimliliği artırmada kritik rol oynayacaktır. Ayrıca dış ticaret politikasında çeşitliliğin sağlanması ve ithalat bağımlılığının azaltılması, hem ekonomik istikrar hem de ulusal güvenlik açısından zorunluluk olarak görülmektedir. Türkiye’nin son dönemde pirinç ve mısırda elde ettiği görece ilerlemeler, doğru politikalarla sürdürülebilir hale getirilirse bu ürünlerde rekabet gücünü artırma potansiyeli bulunmaktadır. Ancak buğday ve arpa gibi stratejik ürünlerde yeniden güçlü konum elde etmek için kapsamlı yapısal reformlar gereklidir.
Sonuç olarak, tahıl üretimi Türkiye için yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda güvenlik temelli bir önceliktir. Küresel krizler ve iklim değişikliği, bu önceliğin önemini daha da artırmaktadır. Türkiye’nin mevcut yapısal sorunlarını aşarak rekabet gücünü artırması, verimliliğe odaklanması ve sürdürülebilir tarım politikalarını hayata geçirmesi halinde küresel tahıl piyasasında daha güçlü bir aktör haline gelmesi mümkündür. Aksi takdirde ithalata bağımlı yapı devam edecek ve ulusal gıda güvenliği risk altında kalacaktır.