Spor sektörünün hızla gelişen ve küreselleşen yapısı, yöneticilerden sadece ticari başarı değil, aynı zamanda toplumsal değerlere duyarlı ve etik davranışlara sahip liderlik anlayışı talep etmektedir. Etik liderlik, spor yöneticilerinin karar alma süreçlerinde dürüstlük, tutarlılık ve toplumsal faydayı ön planda tutarak, takipçilerine örnek olmalarını sağlamaktadır. Kurumsal sosyal sorumluluk ise spor örgütlerinin toplumla olan bağlarını güçlendirerek, sosyal kalkınmaya katkıda bulunmalarına olanak tanımaktadır. Literatürde, etik liderlik ve kurumsal sosyal sorumluluğun birbirini tamamlayan kavramlar olduğu; sporun birleştirici gücü sayesinde bu kavramların spor yönetiminde etkili bir şekilde uygulanabileceği vurgulanmaktadır.

Etik değerlere sahip liderler, sosyal sorumluluk faaliyetlerini yalnızca stratejik bir tercih olarak değil, aynı zamanda ahlaki bir zorunluluk olarak benimsemektedirler.  Spor yöneticileri, etik liderlik anlayışını benimsediklerinde, sadece iç paydaşlar olan sporcular, antrenörler ve çalışanlar nezdinde değil, aynı zamanda taraftarlar, medya ve genel toplum gibi dış paydaşlar arasında da güven inşa etmektedirler. Kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarının etik liderlikle paralel yürütülmesi, spor organizasyonlarının yüzeysel ve itibar odaklı “sportswashing” gibi pratiklerden uzak durmasını sağlamaktadır.